TEMA Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı
TEMA The Turkish Foundation for Combating Soil Erosion, For Reforestation and the Protection of Natural Habitats
TEMA Vakfı’nın logosunun tasarımı için 1994 yılında bir yarışma açıldı. Yarışmaya katılanlar arasında en çok beğenilen grafik sanatçısı Sadık Karamustafa tarafından tasarlanan logo oldu. Logodaki “E” harfi hem şekil hem de renk itibarıyla erozyonu temsil eder. Erozyon ile mücadelenin ancak yeşilin çoğaltılması ile mümkün olacağını vurgulamak amacıyla TEMA yazısının altı yeşil renk ile çizildi. 1997 yılında, Vakfın kuruluşunun 5’inci yılı için düzenlenen “Her Yakaya Yeşil Yaprak Kampanyası”nın ardından logonun yanına yaprak eklendi ve logo bugünkü halini aldı. TEMA Vakfı logosu koruma altındadır ve kullanımı çeşitli kurallara ve izne bağlıdır.
Çevre kavramının dünya literatürüne ilk girişi 1972 yılında Stockholm Konferansı ile gerçekleşti. Ancak bugün anladığımız çevre ve sürdürülebilirlik kavramlarının hayatımıza girişi 1992 yılında Rio de Jenario’da gerçekleşen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı ile oldu. Türkiye’nin iki saygın iş insanı, merhum Hayrettin Karaca ve merhum A. Nihat Gökyiğit, uluslararası arenada henüz çok yeni olan bu kavramları Türkiye’ye kazandırmaya ve hayatlarını adadıkları doğa korumayı örgütlü hale getirmeye karar verdiler. Erozyon ve çölleşme ile mücadele Türkiye’de acilen müdahale edilmesi gereken konular olmaya başlamıştı. Bu nedenle bu iki doğasever, konunun hassasiyetini iş dünyasının diğer liderlerine açtı ve 11 Eylül 1992 tarihinde Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı’nı kurdu.
Organizasyon yapısı aşağıdaki öğelerden oluşmaktadır:
- Kurucular
- Mütevelli Heyeti
- Yönetim Kurulu
- Bilim Kurulu
- Danışmanlar
- Bölümler ve Çalışanlar
Misyon:
Toprak...Toprak...Toprak...
TEMA Vakfı’nın varoluş nedeni yaşama yani toprağa sahip çıkmak ve korumaktır. Çünkü toprak hepimizin yuvası, gıdamızın %95’inin doğrudan ya da dolaylı kaynağı, habitatlarımızın dayanıklılık kaynağıdır. Okyanuslardan sonraki en büyük karbon yutağı olarak toprak, iklim krizi ile mücadelenin de önemli bir aktörüdür. Toprağımız varsa ormanımız, tarımımız, meralarımız ve hayvancılığımız var. Toprağın 1 santimetresinin oluşması 500 yıl sürerken, her yıl 642 milyon ton toprağımız erozyona uğramaktadır. Yaşama dolayısıyla toprağa sahip çıkmayı amaç edinmiş TEMA Vakfı’nın varoluş nedeni toprağı korumaktır. Ufkumuz sürdürülebilir yaşam ilkesiyle başta topraklarımız olmak üzere doğal varlıkların korunması için bilim temelli çalışan, topraktan gelen toplumsal barışa inanan, halkla bütünleşen, ülkenin ve dünyanın geleceğinde söz sahibi olan, gönüllü, bilinçli, öncü, uluslararası ve muteber bir Sivil Toplum Kuruluşu olmaktır.
Vizyon:
Vakfımız, sürdürülebilir yaşam ilkesiyle, başta toprak olmak üzere doğal varlıkların korunması için bilim temelli çalışmalar yürüten; toplumla bütünleşen, toplumsal barışa inanan, gönüllü, bilinçli, öncü, uluslararası ve itibarlı bir sivil toplum kuruluşu olmayı hedeflemektedir.
Temel Amaçlarımız:
· Ülke topraklarımızı tehdit eden erozyon ve çölleşme tehlikesine dikkat çekmek ve bu mücadelenin bir devlet politikası haline gelmesine katkı sağlamak.
· Toprakla birlikte dünya üzerindeki ekosistemi oluşturan su, orman, biyolojik çeşitlilik gibi tüm doğal varlıkların korunması ve insan kaynaklı iklim değişikliğine dair politikaların ve toplumsal bilincin oluşturulması için çalışmak.
· Kendiliğinden yetişen doğal ormanları korumak, ağaçlandırma çalışmaları yaparak topluma ağaç sevgisi aşılamak.
· Tarım alanları, çayır ve meraları korumak, geliştirmek ve bu alanların amacı dışında kullanılmasını önlemek.
· Doğal varlıkların korunması ve doğru şekilde yönetilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasına öncülük etmek ve bu çalışmalara destek vermek.
Hedefimiz:
Vakfımızın öncelikli hedefi, toprak erozyonunun nedenlerini, vahim sonuçlarını ve ülkemizin çöl olma tehlikesini ulusumuza, temsilcilerine, siyasi partilere, hükümetlere, kamu ve özel kuruluşlara, eğitim kurumlarına ve medya organlarına anlatmaktır. Bu doğrultuda başta erozyon olmak üzere tüm çevre sorunlarına karşı duyarlı, bilinçli ve etkin bir kamuoyu oluşturmayı amaçlamaktayız.
TEMA Vakfı olarak bu hedef doğrultusunda, siyasi güçleri, doğal varlıkların yok edilmesi ve erozyon sorununa çare bulmadan iktidar olamayacaklarına inandırmak için faaliyetlerini sürdürmekteyiz. TEMA Vakfı, ülkemizin en değerli hazinelerinden birinin toprak olduğunun bilincindedir. Bu nedenle orman, çayır, mera ve tarım alanlarını; su varlıklarını ve bitki gen kaynaklarını koruyan, bununla birlikte erozyonla mücadele ve iklim krizi konularında somut adımlar içeren bir devlet politikasının gerekli ve zorunlu olduğuna inanmaktadır. Bu hedeflere ulaşmak ancak teknik yönden yeterli bir kadro, örgütlenme ve mali imkânlarla mümkündür.
Temel Değerlerimiz
Doğal varlıklara sahip çıkmanın, korumanın ve gönüllü olmanın yaşı yoktur. Her yaş grubu TEMA Vakfı'nın hedef kitlesindedir.
TEMA Vakfı'nın ana faaliyet alanı topraktır. Vakıf, ülkemizin en değerli hazinelerinden birinin toprak olduğunun bilincindedir. Başta toprak olmak üzere tüm doğal varlıkların korunması için faaliyetlerini sürdüren TEMA Vakfı bu nedenle; orman, çayır, mera ve tarım alanlarının, su ve bitki gen kaynaklarının, doğanın korunması ve erozyonun önlenmesi ile insan kaynaklı iklim değişikliği konularında, belli bir devlet politikasının oluşturulması ve kamuoyunun bilinçlendirilmesi için çalışır.
TEMA Vakfı olarak bu konular kapsamında; Orman, Savunuculuk ve Çevre Politikaları, Eğitim, Örgütlenme ve Gönüllülük, Kırsal Kalkınma, İklim ve Biyolojik Çeşitlilik olmak üzere 7 ana başlıkta çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
İlk Erozyonla Mücadele Haftası: İlk Erozyonla Mücadele Haftası 22-28 Kasım 1993 tarihinde İstanbul’da düzenlenir. Etkinliğe katılan 9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Erozyonla Mücadele Hareketi Başkomutanı olur.
İlk Toprağa Saygı Yürüyüşü: 5’inci yılda Erozyonla Mücadele Haftası’nda Toprağa Saygı için sessiz yürüyüşler yapılmaya başlanır.
İlk Ağaçlandırma: 14 Mart - 02 Nisan 1993 tarihleri arasında İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü’ne bağlı Feneryolu Garipçe mevkiinde yapılmıştır. Yüzlerce TEMA Gönüllüsü ve dönemin Çevre Bakanı Doğancan Akyürek 4 bin 500 fidan dikmiştir. O günden bu yana yaklaşık 43 milyon fidan ve 700 milyon meşe palamudu toprakla buluşmuştur.
İlk TEMA Yayını: Vakıf, konusunda uzman Türk ve yabancı bilim insanlarının eserlerini gerek hazırlanmasına öncülük ederek gerekse çeviriler yaptırarak TEMA Yayınları adı altında kamuoyunun hizmetine sunmaya başlar. İlk TEMA Yayını Orman Yüksek Mühendisi Turhan Günay imzasıyla hazırlanan “Orman Ormansızlaşma Toprak ve Erozyon” kitabı olur.
İlk Temsilci: TEMA Vakfı’nın ilk Temsilcisi 1994 yılında göreve başlayan Kütahya Tavşanlı Temsilcisi Fevzi Coşkun olur. İlk Temsilcimiz Fevzi Coşkun 2012 yılında vefat etmiştir.
TEMA Vakfı Logosu: TEMA Vakfı 1994 yılında logosuna kavuşur. 5’inci yılda “Her Yakaya Yeşil Yaprak” Kampanyası ile TEMA Vakfı logosunun yanına yaprak eklenir.
Türkiye Çöl Olmasın: Türkiye 1994 yılında TEMA Vakfı ile birlikte anılacak yeni bir sloganla tanışır: Türkiye Çöl Olmasın!
İlk Örnek Proje: TEMA Vakfı ile Orman Bakanlığı Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü iş birliğiyle İzmir Bergama Kozak Yaylası Çamavlu Köyü Mera Islah Projesi, TEMA Vakfı’nın ilk projesi olur.
İlk Kampanya: “Pembe Gözlükleri Çıkarmadan Hükümet Kurmayın”: 1995 yılında Genel seçimler yapılmış, ama hükümet kurma çalışmaları beklenenden uzun sürmüştür. Bu nedenle “Pembe Gözlükleri Çıkarmadan Hükümet Kurmayın” sloganlı bir kampanya düzenlenir.
Uluslararası Platforma İlk Adım: TEMA Vakfı 1994 yılında İsviçre’de “Birleşmiş Milletler Çölleşme Konvansiyonu” toplantısına katılır. Toplantıya katılan 27 STK ile birlikte TEMA Vakfı da Birleşmiş Milletler nezdinde resmen bir STK olarak tescil edilmenin onurunu taşır.
İlk Çölleşmeyle Mücadele Günü: Birleşmiş Milletlerin 19 Aralık 1994 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında alınan kararla 17 Haziran’ın Çölleşme ile Mücadele Günü olarak ilan edilmesini takiben ilk defa 1995 yılında düzenlenmiştir. Türkiye’deki ilk ve sonraki etkinliklerin ev sahipliğini TEMA Vakfı üstlenir.
İlk Belgesel: TEMA Vakfı 5’inci yılında Arçelik’in katkılarıyla gelecek kuşaklara kalacak görsel belge niteliğinde olan ve Türkiye’nin erozyon gerçeğini gözler önüne seren “Erozyon Belgeseli”nin hazırlanmasını sağlar.
İlk Dava: TEMA Vakfı’nın ilk davası Eylül 1997’de Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkındaki Yönetmeliğin kısmen iptali için, Danıştay 8'inci Daire’de Başbakanlık ve Orman Bakanlığı aleyhine açılır.
İlk Yasa: TEMA Vakfı’nın hukuksal alandaki ilk ve en büyük başarısı; 38 yılda çıkartılamayan, dört kez kadük olan “Mera Yasası”nın 25 Şubat 1998’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde tüm siyasi parti milletvekillerinin “oybirliği” ile kabul edilmesi olur.
TEMA Vakfı’na gönüllülük başvurunuzu iki şekilde gerçekleştirebilirsiniz:
1. Web sitemiz üzerinden Online Gönüllü Formumuzu doldurabilir, formun sonundaki ödeme bilgileri bölümüne kredi kartı bilgilerinizi girerek gönüllülük bağışınızı* yapabilirsiniz. Online gönüllü formumuzu dolduran ve gönüllülük bağışını gerçekleştiren gönüllülerimizin bilgileri otomatik olarak gönüllü kayıt sistemimize yansımaktadır.
2. Web sitemizde yer alan gönüllü formumuzun çıktısını alarak ya da il ve ilçelerdeki TEMA Temsilci ve İlçe Sorumlularından formu temin ederek formu doldurabilir, linkte yer alan hesap numaralarımızdan birine gönüllülük bağışınızı* havale yoluyla yapabilirsiniz. Bu yöntemi tercih ederseniz bağışınıza ait dekontu, doldurduğunuz gönüllü formu ile birlikte gonullu@tema.org.tr e-posta adresine, 0212 284 95 93 nolu faks numarasına veya gönüllü formunda belirtilen TEMA Vakfı Genel Merkezi adresine göndermeniz gerekmektedir.
*Gönüllülük bağışı;
- 0-13 yaş arası iseniz 60 TL (14 yaşına geldiğinizde gönüllülük kaydınızı yenilemeniz gerekmektedir)
- 14-24 yaş arası iseniz 60 TL (25 yaşına geldiğinizde gönüllülük kaydınızı yenilemeniz gerekmektedir)
- 25 yaş ve üstü iseniz 160 TL’dir. (25 yaş üstü gönüllülük ömür boyudur) Gönüllü kaydınızın alınmasından sonra, gönüllü kartınız ve yaprak rozetiniz, gönüllü formunda belirttiğiniz adrese 30 gün içinde posta yoluyla gönderilecektir. Detaylı bilgi için www.tema.org.tr/gonulluluk/gonullumuz-olun olun adresini ziyaret edebilirsiniz.
Gönüllü kaydını yenilemek isteyen gönüllülerimizin 0212 291 90 90 – 1012 nolu numarayı arayarak ya da gonullu@tema.org.tr adresine mail göndererek Saha ve Gönüllülük Bölümü ile iletişime geçmesi gerekmektedir.
Okuryazarlık; olgular arasında nedensel bağlantıları kurma, yorumlama, iletişim kurma, problem çözme gibi becerilerin gündelik yaşamda kullanılması olarak tanımlanır. Ekolojik okuryazarlık kavramı ise doğa hakkında sahip olduğumuz bilgiyi, bu bilgiyi nasıl kullandığımızı ve doğa ile kurduğumuz ilişkimizi anlatır. Yeryüzünde yaşamı var eden doğal döngüleri ve ekosistemi tanıma, dengeleri bilme ve sistemi anlama, günlük yaşamımızı buna göre düzenleme becerisini ifade eder.
Ekosiyaset, sürdürülebilir yaşam için doğanın ve çevrenin korunmasını amaç edinen strateji ve politikalardır. TEMA Vakfı 1995’ten beri yerel ve genel seçimler öncesinde siyasetçileri ekoloji odaklı siyaset yapmaya çağırır. TEMA Vakfı olarak, 14 Mayıs 2023 genel seçimleri öncesinde hazırladığımız “TEMA Vakfı 2023 Ekosiyaset Belgesi”ile siyasi partilere bütüncül bir ekoloji politikası üretmeleri için çağrı yaptık. Belge ile başta toprak olmak üzere doğal varlıkları koruma ve iklim değişikliği ile mücadele konusunu toplumsal, ekonomik, yönetsel ve yasal programlarda önceliklendirmelerini talep ettik. İlgili belgeye web sitemizden ulaşılabilecektir.
31 Mart 2024 yerel seçimleri öncesinde de “TEMA Vakfı 2024 Yerel Yönetimler için Ekosiyaset Belgesi” ile ekosistemi merkeze alan, kentin toprağını, havasını, ormanını, suyunu koruyan şehircilik ve belediyecilik politika ve uygulamaları için belediye yöneticilerine bir rehber sunduk. Belgede mekânsal planlama, atık yönetimi, hava kalitesi yönetimi, karar alma mekanizmalarına katılım ve iklim gibi başlıklara yönelik öneriler paylaştık.
Belgeye aşağıda yer alan bağlantıdan ulaşabilirsiniz: www.tema.org.tr/calismalarimiz/savunuculuk-ve-cevre-politikalari/ekosiyaset-bildirge
Atmosferde CO2 seviyesi insanlık tarihinin en yüksek seviyesine ulaştı. Buzullar dünyanın her yerinde rekor hızla eriyor. Deniz seviyeleri buzulların erimesine bağlı olarak yükseliyor ve bilim insanları bu yüzyılın sonuna kadar metrelerce artabileceği konusunda uyarıyor. Eğer bu olursa, medeniyetlerimizi deniz kıyılarına kurduğumuz onlarca şehir, ada devletleri ve tarım alanları sular altında kalacak.
Küresel sıcaklıklar artıyor ve deniz suyundaki sıcaklığın ve CO2 miktarının değişmesi denizleri daha asidik hale getiriyor. Daha asidik denizler, denizdeki canlı hayatının devamlılığını tehdit ediyor, mercanlar şimdiden ciddi oranlarda yok oluyor. Sıcak havayı seven sivrisinekler, küresel sıcaklıkların artması ile dünyada daha önce gitmedikleri yeni yerlere gidiyorlar ve sıtma gibi hastalıkları taşıyorlar.
Kuraklık, artık daha çok yerde ve daha derin olarak hissediliyor, kuraklık birçok yerde gıda krizine sebep oluyor. Kasırgalar, sağanak yağışlar artık daha sık ve daha şiddetli. Sel ve taşkınlar yüzünden gıda üretimi olumsuz etkileniyor. Birçok canlının yaşam koşulları hızlı bir şekilde değişiyor, yüzlerce tür yok olma riskiyle karşı karşıya.
TEMA Vakfı tarafından “İklim Elçileri Projesi” kapsamında hazırlanan “iklim değişikliğinin nedenleri, iklim değişikliği ile mücadele” konulu videolara buradan ulaşabilirsiniz. Tüm bu gelişmeleri artık gündelik hayatımızda görüyoruz. TEMA Vakfı, iklim değişikliğinin neden olduğu ve olacağı olumsuzluklar daha da şiddetlenmeden, insanlığın ve gezegenin kötü senaryolarla yüz yüze gelmemesi için vakit kaybetmeden önlemler alınması gerektiğini savunuyor. Bu amaçla TEMA, iklim değişikliği konusunda politikalar geliştiriyor ve bunları karar vericiler ile paylaşıyor.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine (UNFCCC), Türkiye’den gözlemci olarak akredite olan ilk sivil toplum kuruluşu olarak, uluslararası süreçleri yakından takip ediyor ve bu süreçleri etkileme konusunda diğer sivil toplum kuruluşları ile birlikte çalışıyor. Ortak politikaları üreten ve iklim değişikliği konusunda çalışan EEB (European Environmental Bureau) ve CAN-E (Climate Action Network Europe) gibi sivil toplum ağlarında etkin rol alıyor. Bu ağlar sayesinde, uluslararası politika yapma süreçlerini etkileyerek, iklim değişikliği konusundaki küresel sorumluluğumuzu da yerine getiriyor.
Uluslararası alandaki deneyiminin yanı sıra, TEMA Vakfı, Türkiye’de de iklim değişikliği konusunda kapasite arttırma ve farkındalık yaratma projeleri sürdürüyor.
Uluslararası alandaki deneyimini, Türkiye’deki diğer paydaşlarla paylaşan TEMA Vakfı, Türkiye’nin iklim değişikliği konusunda üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi için çalışmalar yürütüyor. Bu kapsamda yerel savunuculuk çalışmaları yapmak için “İklim için Kadın Liderler Projesi”ni hayata geçirmiştir. Projenin videolarına buradan ulaşabilirsiniz.
TEMA Vakfı, Türkiye çözüme ortak olmazsa, küresel iklim krizinin çözümü için oluşturulan tüm yöntemlerin eksik kalacağını savunuyor. 2015'te Paris’te gerçekleşen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) 21. Taraflar Toplantısı sırasında Paris Anlaşması kabul edildi. Küresel ortalama sıcaklıklardaki artışın 2°C'nin oldukça altında tutulması, 1,5°C eşiğinde sınırlandırılması yönünde çalışılması ve 21. yüzyılın ikinci yarısında net sıfır emisyona ulaşılmasına dair hedefler Paris Anlaşması'nı kabul eden tüm ülkelerce tanındı.
TEMA Vakfı, ülkemizin Paris Anlaşması'nı imzalamamanın doğurduğu risklerin ve kaçırılacak fırsatların altını çiziyor:
- Türkiye, iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek bölgelerden birisi olan Akdeniz Havzası’nda yer alıyor. İklim krizinin derinleşmesi, iklim değişikliğiyle mücadelenin başarısızlığı, yaşadığımız coğrafyada hem çevresel hem de ekonomik çöküş riskini barındırıyor.
- Paris Anlaşması, 2020 sonrası iklim rejiminin çerçevesini çiziyor. Türkiye'nin Paris Anlaşması'nı onaylamaması, anlaşmanın uygulama döneminin mimarisinin belirlendiği aşamada söz hakkına sahip olmaması, küresel iklim hareketinin dışında kalması anlamına geliyor.
- Düşük karbon ekonomisine geçiş, istihdam, halk sağlığı, enerjide dışa bağımlılık gibi kilit alanlarda gelişim vaat ediyor. Türkiye düşük karbonlu ekonomiye dönüşüm prensiplerinin ortaya koyulduğu tartışmaların içinde yer almalı. Küresel iklim hareketinin dışında kalmak, bu fırsatların kaçırılması anlamına geliyor. Enerji politika ve uygulamaları, küresel ölçekte olduğu gibi Türkiye’de de iklim politikalarının en önemli kısmını oluşturmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Enerji Bakanlığı’nın enerji politikası, yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının artırılması yönündedir. Bu kapsamda yenilenebilir enerji alanında faydalı politikalar geliştirmekle beraber, elektrik üretiminde kömürün payını artırmaya yönelik politika ve teşvik mekanizmaları da geliştirmektedir. Diğer yandan havza planlaması yapılmadan inşasına başlanan yüzlerce HES projesi bulunmaktadır. TEMA Vakfı, Türkiye’nin sera gazı azaltım hedefi belirlemesi ve iklim değişikliği ile mücadele ve uyum konularında doğru stratejilerin katılımcı yöntemle belirlenmesi için çalışmaktadır.
Madencilik faaliyetleri, doğal hayata ciddi zararları olan ekonomik faaliyetlerdir. Madencilik faaliyetleri yürütülürken olumsuz çevresel etkileri en aza indirecek önlemlerin alınması TEMA Vakfı açısından vazgeçilmez önem taşımaktadır. Bununla beraber Vakıf, iklim krizini derinleştirmesi nedeniyle kömür madenciliğine ve mekansal planlaması yapılmayan, doğal varlıkları korumayan, geri dönüşü imkansız ekosistem tahribatına neden olan metalik madencilik faaliyetlerine karşıdır.
Türkiye’deki madencilik uygulamalarında genel olarak karşılaşılan üç temel sorun bulunmaktadır:
Çok geniş sahalarda maden ruhsatları verilirken, bu ruhsat alanlarının madencilik için kullanılması sonucunda ekosistem üzerinde yaratacağı etki kümülatif olarak değerlendirilmemektedir. Yalnızca IV. Grup madenler için bile, 2020 yılında gerçekleştirilen çalışma kapsamında Kaz Dağları Yöresinde en az 1634 maden ruhsatının bulunduğu tespit edilmiştir. Sorunlardan bir diğeri, verimli tarım arazileri, doğal ormanlar ya da zengin su varlıkları gibi hassas ve kilit önemdeki alanların içinde ya da etki alanında yapılan madencilik faaliyetlerinin bölgedeki ekosistemlere verdiği zarardır. Madenlerin ciddi toprak kayıpları ve arazi bozulumuna sebep oldukları, orman ve su varlıklarını geri dönüşü olmayan biçimde kirlettikleri ya da yok ettiği durumlara karşı TEMA Vakfı çalışmalar yürütür. Son temel sorun ise, bazı madencilik faaliyetlerinde, dünyanın birçok yerinde artık tamamen terk edilmiş uygulama ve yöntemlerin hala kullanılıyor olmasıdır. Bunların en bilinen örnekleri açık ocak ve kimyasal liç yöntemleriyle metalik maden üretme girişimleridir.
TEMA Vakfı, Türkiye’nin farklı bölgelerinde halk sağlığı ve doğal varlıklar üzerinde telafisi mümkün olmayan tahribatlar yaratan/yaratacak maden projelerine karşı savunuculuk çalışmaları yürütmektedir. Bu kapsamda Vakıf tarafından; ÇED kararları takip edilir, Halkın Katılım Toplantıları ve İnceleme Değerlendirme Komisyonu süreçlerine katılım sağlanır, imkanlar dahilinde hukuki mücadele verilir ve yerelden gelen talepler doğrultusunda teknik incelemeler gerçekleştirilir. Vakıf; 2019 yılında Türkiye’nin gündemine giren Kaz Dağları Yöresinde yer alan Kirazlı Altın Madeni Projesini yakından takip etmiş, proje için ÇED süreçlerinde belirtilen miktarın 4 katı üzerinde ağaç kesimi yapıldığını tescillemiş ve yatırımın durdurulması için hukuki süreç başlatmıştır. Kirazlı Altın Madeni Projesinin durdurulması için başlatılan imza kampanyası 655.000’den fazla kişiye ulaşarak online imza platformu olan change.org’un 2019 yılında en fazla imza alan çevre kampanyası olmuştur. TEMA Vakfı ülkemizdeki madencilik çalışmalarını yakından takip etmeye devam etmektedir.. Bu kapsamda; Halilağa Bakır Madeni, Sarıalan Altın Madeni, Lapseki Altın Madeni, Tokat Altın Madeni, Kırklareli Altın Madeni, Bakırtepe Altın Madeni, Sarıcakaya Altın Madeni ve Kaymaz Altın Madeni projelerine karşı hukuki süreçler başlatılmıştır. Aynı zamanda ekolojik tahribata sebep olacak yurdun dört bir yanındaki diğer metalik maden projeleri ve madencilik faaliyetleri ile bağlantılı olarak maden atıkları konusu da Vakıf tarafından takip edilmektedir.
TEMA Vakfı, ekosistem üzerinde baskı, kirlilik, yıkım yaratacak her türlü faaliyetin, üstün kamu yararı gözetilerek değerlendirilmesi gerektiğini savunur. Vakıf; ekosistemin sürdürülebilirliğinin, biyolojik çeşitliliğin ve yaban hayatının devamlılığının sağlanması, içilebilir, temiz su ve güvenli gıdaya ulaşabilmek için madencilik faaliyetlerinin yapılmayacağı alanların belirlenmesi ve bu alanların kanunlarla madencilik faaliyetlerine kapatılması için “Kanun Korumazsa Maden Yaşatmaz” talebini 25 Mayıs 2022 tarihinde kamuoyu ile paylaşmıştır. Madene Kapalı Alanlar başlığında yürütülen kampanya, Vakfın madencilik faaliyetlerine yönelik tutumunu ve politik duruşunu göstermektedir.
Madenciliğe Kapalı Alanlar Politika Notuna aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz: https://cdn-tema.mncdn.com/Uploads/Cms/madencilige-kapali-alanlar-politika-notu.pdf
TEMA Vakfı olarak biliyoruz ki su, yaşamın devamı için en önemli bileşenlerden biridir ve mutlak surette korunmalıdır. Mevzuatımızdaki en büyük eksikliklerden biri de yaşamın olmazsa olmazı su varlıklarımız için koruyucu bir kanunun olmamasıdır.
Mevzuatımızda sularla ilgili bir çerçeve kanunun olmaması ve aşırı su tüketimi, su varlıklarının kaybı, kirlilik gibi sorunlarının artması nedeniyle 2010 yılında TEMA Vakfı Su Kanun Tasarısı ile ilgili çalışmalarını 2012 yılında tamamlayarak bir basın toplantısı ile kamuoyuyla paylaşmıştır.
TEMA Vakfı, Su Kanunu Tasarısı ile su varlıklarımızın yönetişim süreçlerinin netleştirilmesi, su konusunda farklı kurumların yetki ve sorumluluklarının belirlenmesi, su varlıklarımıza ilişkin katılımcı bir yöntem oluşturularak doğanın ve toplumun ortak yararıyla birleştirilmesi konularına dikkat çekmektedir.
Türkiye yılda (1991-2020) ortalama 573 mm yağış almaktadır. Bu miktar, Avrupa Gözlemevi Copernicus’a göre 1940-2024 yılları arasında 990 mm olan dünya ortalamasının altındadır. Bu toplam yağışın, günümüz teknik ve ekonomik şartları çerçevesinde, meydana getirdiği yerüstü ve yeraltı su potansiyeli yılda ortalama toplam 112 milyar m3 olup, 57 milyar m3’ü kullanılmaktadır.
Türkiye’nin su varlığı zamansal değişim de göstermektedir. Coğrafi konumu nedeniyle Türkiye dönemsel olarak şiddetli kuraklıkların yaşandığı ve su talebinin en yüksek olduğu aylarda su potansiyeli önemli miktarda azalabilen bir ülkedir. Türkiye’de kişi başına düşen su miktarına bakıldığında; DSİ verilerine göre 112 milyar m3 olan toplam kullanılabilir su miktarı, 2024 yılı nüfus sayımı esas alındığında, kişi başına yılda 1.307 m3 su düşmektedir. Bu miktar dikkate alındığında, genel uluslararası kriterlere göre Türkiye “su stresi” içinde olan bir ülkedir. İklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisi kapsamında yapılan çalışmalar 2100 yılına kadar Türkiye’nin su potansiyelinde iyi ve kötü senaryo tahminlerine göre %15-40 arasında değişen oranlarda azalma öngörmektedir. 2030 yılında Türkiye nüfusunun yüzde 10 artması, su kaynaklarının ise yüzde 20 azalması ön görüldüğünde kişi başına su potansiyelinin 2030 yılından sonra 2050 yılından daha önce 1.000 m3’ün altına düşmesi ve Türkiye’nin “su fakirliği” durumuna gerilemesi beklenmektedir. Su varlıkları üzerindeki baskılar da her geçen gün artmaktadır. Türkiye’nin hedeflendiği şekilde gelecek yıllarda, toplam kullanılabilir su potansiyelini %100 oranında kullanması durumunda, su varlıkları üstündeki baskı çok daha fazla artacaktır. İklim kriziyle sebebiyle aşırı sıcak geçecek kışlar ve yazlar da kuraklık sorununu derinleştirecektir.
TEMA Vakfı su ile ilişkili olarak çok sayıda proje ve faaliyet yürütmüştür. Su varlıklarımızın korunması ve sürdürelebilirliğinin sağlanması için politika üretmeye, su varlıklarımızın durumunu yakından takip etmeye devam etmektedir.
TEMA Vakfı, enerji ve elektrik üretme politikalarına dair aşağıdaki temel ilkeleri savunmaktadır:
• Doğru ve gerçekçi enerji ve elektrik üretim ve tüketim projeksiyonlarına dayalı hedefler belirlenerek planlama yapılmalı, gerçekleşmeyecek ihtiyaç öngörüleri ile yeni santraller kurularak daha fazla çevresel tahribat yaratılmamalı ve kamu kaynakları israf edilmemelidir.
· “En ucuz ve temiz enerji tüketilmeyen enerjidir” bakış açısıyla yola çıkılarak üretimden önce tüketim yönetilmeli, bu kapsamda enerji verimliliği ve tasarrufuna yönelik politikalar başat enerji politikaları haline getirilmelidir.
TEMA Vakfı, enerji ve elektrik üretim süreçlerinde üstün kamu yararı ilkesini benimser; temiz ve yenilenebilir enerji üretim yöntemlerinin kullanılmasını savunur. Bu doğrultuda, doğal sit alanlarında rüzgâr enerjisi santrali (RES) yapılmasına yönelik, 25 Ocak 2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan İlke Kararı’na karşı açtığımız davada kesin korunacak hassas alanlara ve kuş göç yollarına sadece 300 m mesafe ile RES yapılmasına yönelik düzenlemenin iptali talep edildi. Davanın ilk derece mahkemesinde reddedilmesinin ardından temyiz talebimiz de reddedildi ve dava kapandı. 05 Mart 2022 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Yönetmelik değişikliği ve devamında 20 Ekim 2022 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 113, 114 ve 115 numaralı ilke kararları ile nitelikli doğal koruma alanlarında ve sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında rüzgâr ve güneş enerji santrallerinin yapımının önünü açan yasal düzenlemelerin iptalini talep ettik.
a. TEMA Vakfı kömürlü termik santraller hakkında ne diyor, ne yapıyor?
TEMA Vakfı, elektrik temini için yeni kömürlü termik santrallerin yapımına ve hâlihazırda çevre yatırımlarını tamamlamadan çalışmaya devam eden termik santrallere karşıdır. Dahası, iklim krizinin asıl nedeni olan fosil yakıt kullanımı olması nedeniyle Türkiye’nin de bir an önce “Kömürden Çıkış” planını yapması ve uygulamaya geçirmesi gerektiği düşüncesindedir. Vakıf, kömürlü termik santrallerin halk sağlığına, toprak ve su varlıklarına, tarımsal üretime, orman alanlarına ve iklime olumsuz etkisi nedeniyle kömürlü termik santral projelerine ve kömür madenciliği projelerine karşı çalışmalar yürütmektedir.
- Kömürlü termik santraller en büyük hava kirliliği kaynağıdır, neden oldukları hava kirliliği yüzlerce kilometre mesafelere ulaşarak toprak ve su varlıklarını kirletir, bitkilerin büyümesini olumsuz etkiler, yapılan araştırmalara göre ise tarımda %70’e varan verim kaybına, insan ömrünün ise yaklaşık 10 yıl kısalmasına neden olur.
TEMA Vakfı olarak kömürlü termik santraller ve kömür madenciliğine yönelik çalışmalarımıza komuretme.org adresinden erişebilirsiniz.
b. TEMA Vakfı nükleer enerji santralleri hakkında ne diyor, ne yapıyor?
Üç Mil Adası ve Çernobil felaketlerinin ardından 2000’li yıllarda “nükleer rönesans” söylemiyle yeniden ortaya çıkan nükleer enerjinin aslında ne kadar tehlikeli olduğu, 11 Mart 2011’de başlayan ve etkileri hâlâ devam eden Fukuşima nükleer felaketi ile yeniden hatırlanmıştır. Nükleer kaza riskinin yanı sıra, nükleer atıkların güvenli bir şekilde nasıl ve nerede depolanacakları bugünün teknolojisiyle bile çözülememiş son derece büyük bir sorundur.
Fukuşima felaketi ile birlikte birçok ülke hızla nükleerden çıkmanın yollarını aramaktadır. Almanya 2022, İsviçre 2034’e kadar ülkelerindeki tüm nükleer santralleri kapatma kararı alırken İtalya halkı da referandumda nükleere ‘Hayır!’ demiştir. Hatta dünyanın önemli nükleer santral üretici firmalarından biri çok yüksek ekonomik zararları da göze alarak bu alanı terk ettiğini açıkladı.
Bu gelişmeler, küresel ölçekte yenilenebilir ve daha sürdürülebilir enerji kaynaklarına yönelimin artmasına neden olmuştur. Birçok ülke, enerjide dönüşüm politikaları çerçevesinde güneş ve rüzgar gibi yeşil enerji kaynaklarını ön plana çıkarmakta, enerji yatırımlarını bu alanlara kaydırmaktadır. Ancak bu geçiş sürecinde yeşil enerjinin “temiz” sıfatıyla sınırsızca olumlanması, beraberinde yeni çevresel ve toplumsal sorunları da gündeme getirmektedir.
Özellikle yer seçim kararlarının ekolojik bütünlükten ve toplumsal katılımdan uzak biçimde alınması; doğal varlık alanları, tarım arazileri ve yerel halkın yaşam alanları üzerinde yıkıcı etkilere yol açabilmektedir. Bu noktada enerji dönüşümünün sadece teknik ve ekonomik bir mesele değil, aynı zamanda bir adalet ve hak meselesi olduğu unutulmamalıdır. Gerçekten adil ve sürdürülebilir bir enerji politikası, yalnızca fosil yakıtları ya da nükleeri terk etmekle değil; aynı zamanda yeni enerji sistemlerinin kim tarafından, nerede ve nasıl kurulduğu sorularını da içermelidir.
Bütün bunların yanı sıra hem Akkuyu’da, hem de Sinop’ta yapılmak istenen nükleer enerji santralleri her iki bölgenin de kırılgan ekosistemlerine zarar verme tehlikesi taşımaktadır. TEMA Vakfı, yeni Fukuşima felaketlerini yaşamamak için, üstelik atıklar sorununa dahi çözüm bulunamamış iken; ne Akkuyu, ne Sinop, ne de ülkemizin herhangi bir köşesinde nükleer santral yapılmaması gerektiğini savunmaktadır. Enerjide bağımsızlık ve kendi kendine yeterliliğe giden yolun önce enerji verimliliği ve beraberinde temiz, yenilenebilir ve yerel enerjiden geçtiğini hatırlatmaktadır.
TEMA Vakfı, Türkiye'nin nükleer santral alanına projelerine yönelik itirazlarına ilişkin hukuksal süreci de işletmektedir. Aralık 2013’te TEMA Vakfı tarafından açılan 1/100.000 ölçekli Mersin Adana Çevre Düzeni Planı davası devam etmektedir. Bilirkişi Raporunda nükleer santral alanı ile ilgili olumsuz yönde görüş verilmesinin ardından, tadilat yapılarak plan yeniden onaylanmıştır. TEMA Vakfı tarafından aynı konuda ikinci dava açılmıştır. Ayrıca, Akkuyu Nükleer Santraline yönelik verilen ÇED Olumlu Kararının iptali için Aralık 2014’te açılan davada Mahkeme red kararı vermiştir. Akkuyu Nükleer Santrali için bugüne kadar 3 kez açılış ve temel atma töreni yapılmıştır. Bölgede hafriyat işleri başlamış olmakla beraber nükleer güç santralinin yapımı başlamıştır. Nükleer Santrallere ilişkin tüm Dünya’da ve Türkiye’de Akkuyu NGS’ye ilişkin tartışmalar devam ederken Sinop Nükleer Güç Santrali projesinin ÇED Raporuna ilişkin ÇED olumlu kararı verildiği 11.09.2020 tarihinde Çevre Şehircilik Bakanlığı tarafından duyurulmuştur. TEMA Vakfı, ÇED sürecinin başından bu yana takip ettiği projenin ÇED olumlu kararının duyurulmasının ardından raporu titizlikle incelemiş ve çok farklı disiplinlerden akademisyenlerin yanı sıra Vakıf içerisindeki uzmanlıklardan da yararlanarak kapsamlı bir dava dilekçesi oluşturarak 09.10.2020 tarihinde ÇED raporunun iptali talepli dava açmıştır. Dava kapsamında TEMA Vakfı tarafından gerçekleştirilen temyiz başvurusu Danıştay tarafından incelenmiş, eksik incelemeye dayanıldığı gerekçesi ile idare mahkemesi tarafından verilen “ÇED Olumlu” kararının devamına yönelik hükmü bozmuş ve davanın devamına karar vermiştir. Hukuki süreç henüz devam etmekte olup, süreç yakından takip edilmektedir.
Ayrıca ÇED olumlu kararı sonrasında Sinop-Kastamonu-Çankırı Planlama Bölgesi Çevre Düzeni Planında değişikliğe gidilerek planan işlenen projenin bu sürecine karşıda hukuki çalışmalarımız devam etmektedir.
c. TEMA Vakfı hidroelektrik santraller (HES) konusunda ne diyor, ne yapıyor?
TEMA’ Vakfı'nın HES konusundaki görüşü, HES'lerin yenilenebilir enerji olması sebebiyle havza bazında ve kümülatif planlama yapılarak ve doğaya zarar vermeden yapılması durumunda, temiz enerji olabileceği yönündedir. Ancak mevcut HES’lerde ekosistemin yaşam hakları ihlal edilmekte, toplumsal muhalefetler görmezden gelinmektedir. Ülkemizin dereleriyle ilgili herhangi bir adım atılması düşünülmeden önce katılımcı yöntemlerle hazırlanacak bütüncül havza planlarının mutlaka tamamlanması gerekmektedir. HES’ler karbonsuz, temiz ve yenilenebilir enerji başlığı altında anılıyor olsa da söz konusu santraller uygulanış biçimleri itibariyle inşa edilecekleri bölge ve etki alanındaki ekosisteme büyük zararlar verebilmektedir. Türkiye’nin birçok bölgesinde yapılan bu santrallerle ekosistemin hakları ihlal edilmekte, dereler kurumakta, bölgelerin mikrokliması insan müdahalesinden olumsuz etkilenmektedir. Tüm bu nedenlerle HES’lere karşı oluşan toplumsal muhalefet ise karar mekanizmalarında göz ardı edilmektedir. TEMA Vakfı, yerelde yaşayan insanların taleplerini, ekosistem haklarını ihlal eden, doğaya ve yaşam alanlarına geri dönülmez zararlar veren bu uygulamalara karşıdır.
Uzun yıldırdır ülke gündemini meşgul eden 2B ormanlarının satışını içeren tasarı 18 Nisan 2012 tarihinde yasalaştı ve 2/B uygulamaları ile şimdiye kadar 473.420 hektar alan orman rejimi dışına çıkarılmış. Meselenin özündeki "Ormanlar satılabilir varlıklar mıdır?" sorusu hiç gündeme gelmedi. Bunun yerine Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde ormanların rayiç bedelin yüzde kaçına satılması gerektiği, ödemelerin kaç taksitte yapılacağı, nakitte ne kadar indirime gidileceği tartışıldı. Maalesef kısa vadeli ekonomik kazanç ve rantı düşünen, doğayı sadece sömürülecek bir hammadde kaynağı sanan, sağlıklı ekosistemler olmazsa insanın yeryüzünden silineceğini bilmeyen bir anlayışla karşı karşıyayız. “Bilim ve fen bakımından nitelik kaybetmek” kavramı; insan eliyle tahrip edilen, işgal edilen orman alanlarına, Anayasa’nın 169. maddesine dayanarak, Orman Kanunu’nun 2B maddesi ile uydurulan yasal bir kılıftır. Ormanlar, “olağanüstü büyüklükte doğal olaylar olmadığı sürece” bilim ve fen bakımından nitelik kaybetmez, ancak insan eliyle nitelik kaybettirilebilir. “Ülke/Vatan”da yaşayan insan topluluğu, yani “Millet/Ulus”, bağımsızlığını koruma adına egemenlik yetkisini Devlete devretmiştir. Bu yetki doğrultusunda, Devlet kendi hüküm ve tasarrufu altında olan, ormanlar, akarsular, göller, sulak alanlar, iç denizler, tuzlalar, karasuları ve bütün akar ve durgun, tatlı, tuzlu, acı suların kıyıları, dağlar, yaylalar, meralar ve her tür yer altı kaynakları satamaz. Çünkü bunlar üzerinde Devlet’in mal sahipliği hakkının kökeni; Evrensel Mülkiyet Hakkı’ndan değil, Ulus’un ona devrettiği Egemenlik Hakkı’ndan kaynaklanmaktadır. Anayasamızın 169. Maddesi ile de ormanların korunması Devletin güvencesi altına alınmıştır. Dolayısıyla, Egemenlik Hukuku ve T.C. Anayasası ormanların satışını mümkün kılmamaktadır. TEMA’nın 2B ve 2A konusundaki temel yaklaşımı ve çözüm önerileri aşağıda özetlenmiştir: Orman bir ağaçlık alan değil, bir ekosistemdir.
Eğer kesilmek istenen ağaç -örneğin site ya da apartman bahçesinde ise- Kat Mülkiyeti Kanunu’nun kapsamında ancak apartman veya site yönetim kurulu kararı ile kesilmesine karar verilebilir. Bir apartmansa ortak kullanımdaki alanlardaki tasarruflar ancak yönetim toplantısında ortaklaşa kararlaştırılabilir. Bunun aksi bir durumda; yani komşu ya da yöneticinin tek başına karar vererek ortak mülkiyet alanı olan bahçedeki bir ağacı kesmesi Kat Mülkiyeti Kanununa muhalefet olur ve hak sahiplerince bu kişi hakkında dava açılabilir. Belediye’ye ait alanlarda ya da ormanlık alanlarda yapılan kesimler ile ilgili olarak da, Belediye ise İlgili Belediye, Orman ise İlgili Orman İşletme Şefliği/Müdürlüğü’ne şikâyet veya ihbarda bulunulmalıdır. Eğer kesilen veya zarar gören ağaç, anıt ağaç ise veya anıt ağaç olma özelliği taşıyor ise, kesim hakkında ilgili Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonlarına başvurulmalıdır.
Anıt Ağaç nedir?
Yaş, çap ve boy itibariyle kendi türünün alışılmış ölçüleri üzerinde boyutlara sahip olan; ilginç kök, gövde ve dal formu nedeniyle izleyenlerin belleğinde kimi simgeler çağrıştıran; yöre folklöründe, kültür ve tarihinde özel yeri bulunan, geçmiş ile günümüz, günümüz ile gelecek arasında iletişim sağlayabilecek uzunlukta doğal ömre sahip olan ağaçlar anıt ağaçlardır. Yukarıdaki özelliklere göre anıt ağaç olabileceğini düşündüğünüz bir ağaç varsa (ya da bir anıt ağacın zarar gördüğünü tespit ettiğinizde) İlinizdeki Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne bağlı Tabiat Varlıklarını Koruma Şube Müdürlüğü ile bağlantıya geçebilirsiniz.
ÇED, ‘’Çevresel Etki Değerlendirmesi’’nin baş harflerinden oluşan bir kısaltmadır. Çevre Kanunu’nun 10. maddesi ile düzenlenen Çevresel etki değerlendirmesi, gerçekleştirilmesi planlanan faaliyetlerin çevrede yaratacağı olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları kapsamaktadır.
Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği gereği, çevresel etki değerlendirmesi uygulanacak projeler (Yönetmeliğin EK 1 listesinde yer alan projeler) için ÇED başvuru dosyaları hazırlanır. Bu belgeler, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na sunulur. Bakanlıktan ÇED olumlu kararı alınmadan proje hayata geçirilemez. Dolayısıyla, doğal varlıklarımız üzerinde tahribata neden olacak faaliyetlerin gerçekleşmeden önlenebilmesi adına ÇED süreçlerini takip etmek son derece önemlidir. Ön İnceleme ve Değerlendirme Kriterleri uygulanacak projeler (Yönetmeliğin EK 2 listesinde yer alan projeler) için ise Proje Tanıtım Dosyaları hazırlanır, Valilik tarafından “ÇED gerekli değil” kararı verilirse, gerekli diğer izin/işlemleri tamamladıktan sonra, proje hayata geçirilir. “ÇED gerekli” kararı verilirse ÇED süreci başlatılır.
Bu süreçte katkı verilebilecek ve hukuki süreç başlatılabilecek aşamalar aşağıda özetlenmektedir:
ÇED Sürecinin Başlaması;
Yapılması planlanan proje ile ilgili olarak öncelikle “ÇED başvuru dosyası” hazırlanır. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na yapılan ÇED başvuru dosyasının uygun bulunması halinde, Proje ile ilgili olarak başvurunun yapıldığını, ÇED sürecinin başladığını, ÇED Başvuru Dosyasının halkın görüşüne açıldığını ve ÇED süreci tamamlanana kadar projeye ilişkin görüş ve önerilerin Bakanlığa veya İl Müdürlüğüne verilebileceği, Bakanlık ve İl Müdürlüğü tarafından anons, askıda ilan, internet vb. şekilde halka duyurulur. Projeye ilişkin görüş, soru ve önerilerinizi Bakanlık veya İl Müdürlüğüne ulaştırabilirsiniz.
Halkın Bilgilendirilmesi ve Sürece Katılımı Toplantıları;
Halkı yatırım hakkında bilgilendirmek, projeye ilişkin görüş ve önerilerini almak üzere; Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlar ve proje sahibinin katılımı ile Bakanlıkça belirlenen tarihte, projeden en çok etkilenmesi beklenen ilgili halkın kolaylıkla ulaşabileceği İl Müdürlüğü tarafından belirlenen merkezi bir yer ve saatte Halkın Bilgilendirilmesi ve Sürece Katılımı Toplantısı düzenlenir. Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlar toplantı tarihini, saatini, yerini ve konusunu belirten bir ilanı; projenin gerçekleştirileceği yörede yayınlanan yerel süreli yayın ile birlikte yaygın süreli yayın olarak tanımlanan bir gazetede toplantı tarihinden en az on gün önce duyurur. Toplantılar, İl Müdürü’nün veya görevlendireceği bir yetkilinin başkanlığında yapılır. Toplantıda; halkın proje hakkında bilgilendirilmesi, görüş, soru ve önerilerinin alınması sağlanır. Toplantı sırasında görüşlerinizi, sorularınızı yazılı olarak vererek, toplantı tutanağından kopya isteyebilirsiniz.
İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu toplantısı
Firma ÇED raporunu hazırladıktan sonra Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na (ÇŞİB) sunar. ÇŞİB, konuyla ilgili kamu idaresi temsilcilerinden İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu toplantısında ÇED raporunu inceler.
Bu toplantıya sivil toplum örgütü ve meslek odası temsilcileri de katılıp görüş ve itirazlarını iletebilir.
Nihai ÇED Raporu ile İlgili Görüş Sunulması;
Nihai ÇED Raporu, Bakanlıkta ve/veya İl Müdürlüğünde on gün süre ile görüşe açılır. Bu süre içerisinde proje ile ilgili, gerekçeler belirtilerek itiraz edilebilir.
ÇED Olumlu Kararı İptal Davası Açılması;
Bakanlık, Komisyonun rapor hakkındaki çalışmalarını ve halkın görüşlerini dikkate alarak projeler hakkında "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" ya da "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumsuz" kararı verir, bu kararı proje sahibine ve ilgili kurum ve kuruluşlara yazılı olarak bildirir. Proje için verilen "ÇED Olumlu" ya da "ÇED Olumsuz" kararı Bakanlık ve İl Müdürlüğü tarafından askıda ilan ve internet aracılığıyla halka duyurulur. Bir yazıyla, Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı’ndan ilgili “ÇED Olumlu” kararının ve ÇED raporunun birer kopyası talep edilebilir. “ÇED Olumlu” Kararının Bakanlık tarafından 30 takvim günü askıda duyurulmasından itibaren 30 gün içinde de dava açma hakkı doğar.
"Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararı verilen projeler için beş yıl içinde yatırıma başlanmaması durumunda "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararı geçersiz sayılır. “ÇED Gerekli Değildir” kararı verilen projeler için ise beş yıl içinde yatırıma başlanmaması durumunda “ÇED Gerekli Değildir” kararı geçersiz sayılır.
Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliğine ulaşmak için: https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=39647&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5
ÇED olumlu kararlarını takip etmek için: https://ced.csb.gov.tr/
Ayrıca, ilinizdeki İl Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüklerinin web sitelerinden de ÇED süreçleri ile ilgili duyuruları (ÇED sürecinin başlaması, halkın bilgilendirilmesi ve sürece katılım toplantısı) öğrenebilirsiniz.
TEMA Vakfı’nın ÇED mevzuat ve uygulamalarına dair görüşü için linke tıklayabilirsiniz.
5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu TEMA Vakfınca hazırlanmış hükümete ve parlamentoya sunulmuş ve Vakfın çabaları ve katkısıyla da yasalaşmıştır. Kanuna göre, her ilde Valinin başkanlığında toprak koruma kurulları oluşturulmaktadır. Kurullar nasıl oluşturulur?
- Vali başkanlığında, başkan yardımcılığı görevini yürütmek üzere il müdürü, Maliye Bakanlığının ildeki üst düzey temsilcisi olmak üzere 3 üye.
- İlde plân yapma yetkisine sahip kamu kurum ve kuruluşlarından bir, büyükşehir olan illerde büyükşehir belediye başkanlığı, diğer illerde mücavir alan sınırları içerisinde il belediye başkanlığı, mücavir alan sınırları dışında ise il özel idare temsilcilerinden bir ve üniversitelerin ilgili bölümlerinden bir üye olmak üzere toplam üç üye.
- Plânlama ve/veya toprak koruma konularında ulusal ölçekte faaliyette bulunan sivil toplum kuruluşlarından birinin ildeki temsilcisi, TOBB veya Türkiye Ziraat Odaları Birliği temsilcisi, TMMOB İl Koordinasyon Kurulu veya Ziraat Mühendisleri Odası temsilcisi olmak üzere vali tarafından belirlenecek sivil toplum kuruluşlarından toplam üç üye, olmak üzere, toplam dokuz kişiden oluşacaktır. Bu sayı özel kanunlarla korunan alan, DSİ alanı ya da tarım reformu bölgesi gibi gündemler olduğunda, o konularla sınırlı olmak üzere ilgili kuruluş temsilcisi katılımıyla artabilir. Kanunda kesin belirlenmiş dokuz sayısının artması veya eksilmesi hukuken mümkün değildir. Vali dâhil hiç kimse bu sayıyı değiştiremez. Kanunda, Kurula girecek olan sivil toplum kuruluşunun, “Türkiye genelinde planlama ve/veya toprak koruma konularında ulusal ölçekte faaliyette bulunan, ildeki sivil toplum örgütlerinden” olması gerekmektedir. TEMA Vakfı bu koşulu sağlamakta olup Türkiye’nin neredeyse tüm illerinde TEMA Vakfı kurullarda yer almakta, İl Temsilcileri veya gönüllüleri kurullarda TEMA’yı temsil edebilmektedirler.
Kent konseyleri, 5393 sayılı Belediye Kanunu ve 26313 sayılı Kent Konseyi Yönetmeliği’ne dayanarak kurulmuş yapılardır. Kuruluş amaçları; “kent yaşamında, kent vizyonunun ve hemşerilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım, yönetişim ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmektir”. Merkezi yönetimin, yerel yönetimin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının ve sivil toplumun ortaklık anlayışıyla, hemşerilik hukuku çerçevesinde buluştuğu; kentin kalkınma önceliklerinin, sorunlarının, vizyonlarının sürdürülebilir kalkınma ilkeleri temelinde belirlendiği, tartışıldığı, çözümlerin geliştirildiği ortak aklın ve uzmanlaşmanın esas olduğu demokratik yapılar ile yönetişim mekanizmalarını ifade eder. Kent Konseylerine Katılım Kent konseyi; merkezi yönetimi, yerel yönetimi, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını ve sivil toplumu ortaklık anlayışı ile buluşturmak üzere aşağıda belirtilen kişi, kurum ve kuruluş temsilcilerden oluşur:
Çevre düzeni planları, 2872 sayılı Çevre Kanunu, 3194 sayılı İmar Kanunu, Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği gereğince, varsa bölge planına göre yapılan, sanayi, konut, turizm vb. farklı arazi kullanımları için yer seçimi ve eşgüdüm sağlayan, doğal, kültürel ve tarihi değerlerin korunması ve geliştirilmesini sağlayan, alt ölçekli planlar için yönlendirici ve bağlayıcı olan üst ölçekli fiziki planlardır. Çevre düzeni planlarını yapma yetkisi, 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na verilmiştir. Bakanlık tarafından onaylanan planlar, Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğü’nün internet sitesinden duyurulur. https://mpgm.csb.gov.tr/
Ayrıca planlar, ilgili illerin il çevre ve şehircilik müdürlüklerinde de 30 gün süre ile askıya çıkartılır. Bu süre içerisinde, planın tümüne veya belirli bir kısmına gerekçeleri ile birlikte bireyler, kuruluşlar itiraz edebilir. İtiraz dilekçeleri doğrudan Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğü’ne gönderilebileceği gibi, Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğü’ne iletilmek üzere ilgili il çevre ve şehircilik müdürlüğüne de teslim edilebilir. Planlar, durağan belgeler olmayıp, tadilat (plan bütününü etkilemeden, belirli bir kısmının değiştirilmesi) veya revizyon (plan bütününün değiştirilmesi) yapılabilir ve bunlar da aynı onay ve askı süreçlerine tabidir. Üst ölçekli fiziki plan olan çevre düzeni planlarının takip edilmesi, tarım ve orman arazileri ile meralar, doğa koruma alanlarının korunması ve alt ölçekli planlarda bu alanlara zarar verebilecek kararların alınmaması açısından son derece önemlidir. Hangi bölgelerde ÇDP davalarımızın olduğunu öğrenmek için tıklayınız.
TEMA Vakfı olarak 1997 yılından itibaren, tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı, mera alanlarının amaç dışı tahsisi, çimento fabrikaları, termik santraller, 3. Köprü vb. çevresel tahribatı yüksek faaliyet ve projeler, çevre düzeni planları, orman alanları, 2B alanları ve doğa koruma alanları ile ilgili olarak oluşan hukuka aykırılıklara ilişkin davalar açılmakta veya açılan davalara müdahil olunmaktadır.
1997 yılından bu yana açtığımız/müdahil olduğumuz toplam 326 davanın 188’si lehimize sonuçlandı. Müdahil olduğumuz onlarca dava ise devam ediyor. Davalarımızla ilgili detaylı bilgi için tıklayın.
TEMA Vakfı, tüm bu konuları “mevcut durum, sorun ve çözüm” yaklaşımı ile 2024 Ekosiyaset Belgesi’nde ele almıştır.
İstanbul’da “mega projeler” ismiyle anılan, ikisi halihazırda hayata geçirilmiş üç büyük proje mevcuttur. Bunlardan ilk ikisi 3. Köprü ve 3. Havalimanı’dır ve yapımları tamamlanmıştır. Kanal İstanbul ise bu üçleme proje dizisinin sonuncusudur ve projenin ÇED olumlu kararı alınmış olup süreci devam etmektedir.
a. 3. Köprü Hakkında;
Yapılan bilimsel çalışmalar; karayolu ve hava yolunun çevreyi en çok kirleten (en fazla karbondioksit emisyonu, en fazla fosil yakıt tüketimi), en fazla arazi kullanan; demiryolu ve denizyolunun ise çevresel etkisi en az ulaşım türü olduğu ortaya koymaktadır. Karayolu taşımacılığının olumsuz etkileri ve talebini azaltmak için ise, ulusal ve uluslararası ölçekte düzenlemeler yapılmaktadır. Ulaşımda karayolunun tercih edilmesi birçok çevresel soruna yol açmaktadır. Günümüzde Türkiye’de çoğunlukla tercih edilen otoyollar da gerek inşaat aşamasında gerekse işletme aşamasında geri dönüşü olmayan çevresel sorunlara neden olmaktadır.
İstanbul Boğazı’na 3. Köprü planlama hukukuna aykırı olmasına rağmen inşaa edilmiştir. İstanbul’un temel planında “3. Köprü” yoktur, hatta İstanbul için bir tehdit olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla, 3. Köprü, İstanbul ulaşım sistemi ile ilgili plan ana kararları ve plan bütününe aykırıdır. 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planında, mevcut Boğaz geçişlerinin İstanbul üzerindeki olumsuzlukları ve yapılması gerekenler çok doğru bir şekilde ortaya konulmuşken bu plan yokmuşçasına hareket edilmiştir. Kent makroformu, İstanbul’un ulaşım ağı, nüfusu üzerinde çok ciddi etkileri olabilecek, bu ölçekte bir ulaşım kararı 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı ana kararlarına aykırı olarak eklenmiştir.
3. Köprü planlama hukukuna aykırılıklarının yanı sıra İstanbul’un önemli orman alanları, su havzaları, tarım alanları, doğal sit alanları ve Boğaziçi’ne geri dönüşü olmayacak şekilde zarar vermektedir.
3. Köprü, İstanbul’un doğal yaşam alanlarına zarar vermesinin yanı sıra, öngörüldüğü şekilde İstanbul’un trafik sorununa çözüm olmaktan çok uzaktır. 2009 yılında Boğaz geçişi yapan ağır vasıta (tır, kamyon, otobüs, minibüs v.b.) oranı yılda tek yönlü iki köprüden geçen toplam 140 milyon araç içinde sadece %10’dur. Ağır vasıtalar içinde tırların toplam araç sayısına oranı ise %3’tür. Dolayısıyla, Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü İstatistiklerine göre, 2009 yılında Boğazı tek yönlü geçen tır sayısı 4,2 milyondur. Oysa yeni köprünün araç kapasitesi 70 milyon olarak planlanmıştır. İstanbul nüfusunun %16’sının araç sahibi olduğu bilgisinden yola çıkarak, geriye kalan araç boşluğunu da yine arabalar dolduracaktır. Görüldüğü üzere, bu anlayışla başka köprülerin de inşa edilmesi gerekecektir. Temelde 3. Köprü ve bağlantı yolları İstanbul’un doğal yaşam alanlarına geri dönüşü olmayacak şekilde zarar vermekle birlikte, iddianın aksine İstanbul’un trafik sorununa çözüm olmamaktadır.
Planlama ilkelerine aykırı inşa edilen Köprü, içinde bulunduğumuz iklim krizini tetikleyici etkilerinin yanı sıra ekosistem ve kent kompozisyonu açısından ciddi sorunlar yaratmaya devam etmektedir.
b. 3. Havalimanı Hakkında;
Havalimanı da diğer 2 mega proje gibi Kuzey Ormanları’nda yer almaktadır. İstanbul ili sınırları içinde ekolojik ve biyolojik açıdan önemli 10 adet doğal yaşam alanı bulunmaktadır. Bunlardan özellikle, Terkos Havzası, Batı İstanbul Meraları, Ağaçlı Kumulları, Boğaziçi, Kilyos kumulları, Ömerli Havzası, 3. köprü ve bağlantı yolları sonucunda zarar görecek Türkiye’nin Önemli Doğa Alanlarındandır. Bunun yanında, Doğa Derneği tarafından 2004 yılında güncelleştirilmiş bulunan “Türkiye’nin Önemli Kuş Alanları” (ÖKA) Kitabında yer alan Boğaziçi Bölgesi ve Terkos Havzası zarar görecek önemli kuş alanlarından ve yine Doğal Hayatı Koruma Derneği tarafından 2005 yılında güncelleştirilmiş bulunan “Türkiye’nin 122 Önemli Bitki Alanı” (ÖBA) Kitabında yer alan Terkos-Kasatura Kıyıları, Ağaçlı Kumulları, Kilyos Kumulları, Batı İstanbul Meraları, Kuzey Boğaziçi, Sahilköy-Şile Kıyıları, Ömerli Havzası ve ) Kefken-Karasu Kıyıları zarar görecek önemli bitki alanlarıdır. Bu alanlar, günümüzde benimsenen planlama/planlamama ilkeleri nedeniyle zaten oldukça hasar görmüştür. Halbuki bahsi geçen alanlarda çok hassas koruma kararlarının alınması gerekir.
İstanbul İlinin toplam alanı 537917,7 Ha olup bunun 238 710,4 Ha ormanlık alandır. Görüldüğü üzere İstanbul’un neredeyse yarısı orman alanıdır ve bu alanlar İstanbul’un kuzeyinde yoğunlaşmaktadır. Bu durum da, orman alanlarının kaçak, mevzuata aykırı yapılaşmalardan korunmasının önemini arttırmaktadır. İstanbul halkının yakından tanıdığı ormanlardan biri, “Muhafaza Ormanı” ilan edilen, yaklaşık 5.500 hektar büyüklüğündeki “Belgrad Ormanı” dır. Belgrad Ormanı biyolojik çeşitlilik açısından değerlendirildiğinde , doğal liken ve yosunlardan 20 tür, atkuyrukları ve eğreltilerden 1 tür, açık tohumlulardan 1 tür, kapalı tohumlulardan 380 tür olmak üzere toplam 402 bitki türü bulunduğu saptanmıştır. Bunlar içinde genel olarak orman alanını kaplayan meşeler, hakim ağaç türü olarak büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, Belgrad Ormanında 42 tür gündüz kelebeği, 146 kuş türü, yaklaşık 22 memeli türü, çeşitli kurbağalar ve sürüngenler yaşamını sürdürmektedir. Aynı orman içerisinde yer alan Atatürk Arboretumu ülkemizde ilklerden biri olup, 1949 yılında kurulmuştur. Floristik zenginliği dünyaca bilinen ve üç ayrı floraya ait 450 türü barındıran Atatürk Arboretumu bu doğal taksonların (canlıların hiyerarşik olarak sınıflandırılmış gurupları) hemen hemen tümünü yapısında barındırmaktadır. Öte yandan Belgrad Ormanı ile birlikte İstanbul ve çevresindeki orman alanları, dünyanın önemli kuş göçü yoğunlaşma alanlarından olup, yüz binlerce su kuşu, yırtıcı ve ötücü kuş türüne göç döneminde ev sahipliği yapmaktadır. Yine İstanbul il sınırları içinde biri Sarıyer-Türkmenbaşı, diğeri Beykoz–Polenezköy olmak üzere bitki örtüsü ve yaban hayatı ile önemli özelliklere sahip iki adet Tabiat Parkı da vardır.
İstanbul’un kuzeyindeki ormanlar, aynı zamanda bu kentin içme ve kullanma suyu gereksinimini karşılayan ve toplam su depolama kapasiteleri 817,6 milyon m3 olan Avrupa yakasındaki Terkos, Büyük Çekmece, Alibeyköy ve Sazlıdere, Anadolu yakasındaki Ömerli ve Darlık barajları ile 110 milyon m3 lük Istranca ve 145 milyon m3’lük İsaköy ve Sungurlu (Yeşilçay projesi) derelerinin havzalarını içermektedir.
İstanbul’a yeni bir havalimanın yapılması gerekliliği hala tartışmalı bir konu olmakla birlikte havalimanının konumu İstanbul’un genişlememesi gereken kuzey hattında yer aldığı için 3. Köprü ile birlikte bu iki projenin kümülatif etkisi de göz önünde bulundurulduğunda tahribatın boyutu daha net anlaşılacaktır. Bu proje de tüm hukuki ve bilimsel itirazlara rağmen hayata geçirilerek doğal varlıklarımıza ve İstanbul’a geri dönüşü imkansız zararlar vermiştir ve vermeye devam etmektedir.
c. Kanal İstanbul Projesi Hakkında;
Mega projelerin son ayağı olan Kanal İstanbul projesi ise İstanbul’un tüm karasal ve denizel yaşam alanlarını, yer altı suyu ve ulaşım sistemini tamamen değiştirecek olan bir projedir. Buna karşın proje süreci üst ölçekli mekânsal planlama ve stratejik çevresel değerlendirme çalışmaları olmaksızın sadece ÇED süreci ile yürütülmekte bu nedenle de projeye ilişkin önemli riskler göz ardı edilmektedir. Üst ölçekte kapsamlı bir değerlendirmeden geçmeyen proje, gelecekte ortaya çıkabilecek potansiyel riskleri ve yaşanacak olumsuz sonuçları dikkate almadan hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Mevcut ÇED raporu bilimsel verilere dayanan, önlemleri içeren bir rapor olmaktan uzak olduğu gibi projeye itiraz eden yüz binlerce insanın kaygılarını da gidermemektedir.
Proje alanında bulunan ve İstanbul’a halen su veren en önemli su rezervleri olan Sazlıdere ve Terkos havzası bu proje ile yok olma ve tuzlanma riski taşımaktadır. Terkos ve Sazlıdere kentin toplam su biriktirme kapasitesinin %29’una sahiptir. Projenin gerçekleşmesi halinde Sazlıdere barajının büyük bir kısmı devre dışı bırakılacaktır. Bu, iklim krizinin etkilerini daha fazla hisseden İstanbul halkı için önemli bir su varlığının kaybedilmesi anlamına gelmektedir. Trakya altında yoğunlaşmış yeraltı suyu havzaları, iklim değişikliğinden kaynaklanacak kuraklık karşısında hayati öneme sahip stratejik tatlı su rezervleridir. Deniz suyundan yer altı sularına bir sızıntı olması durumunda ise tüm Avrupa Yakası’ndaki yer altı sularında geri dönüşü olmayacak şekilde tuzlanma riski bulunmaktadır.
Kanal İstanbul projesi ile yaklaşık 142 milyon m2’lik tarım alanı yok olacaktır. Bu, İstanbul tarım alanlarının yaklaşık %19’u’na denk düşmektedir. Projenin gerçekleşmesi halinde, büyük bölümü Avrupa yakasında yer alan tarım arazileri hızla yapılaşmaya açılacak, tarım dışına çıkacak ve alanın betonlaşması kaçınılmaz olacaktır. Bu durum İstanbul’da yaşayan insanların gıda güvencesini tehdit edecektir.
Projeyle birlikte kaybedilecek orman alanı miktarı ise 421 ha. Kesilecek orman miktarının 287,03 ha’lık kısmı Muhafaza ormanı statüsündedir ve “Terkos Gölü Muhafaza Ormanı’nın” sınırları içerisinde kalmaktadır. Muhafaza ormanları; toprak koruma, su üretimi, temiz hava sağlama ve ulusal güvenlik gibi ormanın odun üretimi dışındaki hizmetleri nedeniyle korunan ormanlardır. Bu alanların korunması İstanbul halkının su ve temiz hava güvencesidir.
Kanal İstanbul’un güzergâhı doğal varlıklar açısından Trakya’nın zengin ve nadide bir bölgesinde yer almaktadır. Güzergâhta bulunan Terkos Gölü ve civarı, Türkiye’nin en zengin floraya sahip bölgelerinden biridir. Ezcümle, Kanal İstanbul Projesi, İstanbul’un Avrupa Yakası’nı Trakya’dan ayıracak; nüfusu yaklaşık 8 milyonluk yoğun nüfusu olan bir ada yaratacaktır. Söz konusu ekosistem yarılmasına doğal yaşamın nasıl yanıt vereceği ise öngörülebilir değildir. Kanal güzergâhı etki alanında bulunan Terkos Gölü, Sazlıdere Barajı ve Küçükçekmece gölü, kuşlar, iki yaşamlılar ve tatlı su canlıları açısından son derece önemli ekosistemlerdir. Bu alanlarda 249 kuş türü, 29 tatlı su türü ve 7 adet iki yaşamlı tür bulunmaktadır. Kumullar, taşlık kayalık, çalılık, fundalık, mera, tarım, orman alanı gibi habitatlarda ise 37 karasal memeli, 239 böcek türü, 24 sürüngen türünün bulunduğu açıklanmıştır. Türkiye’de görülen 487 kuş türünün yarısından fazlası (%51’i) proje alanında yaşamını sürdürmektedir. Bu projeyle Türkiye'nin önemli kuş alanı olan Küçükçekmece Gölü ise yok olacaktır.
Kanal İstanbul projesi gibi büyük ölçekli projelerin; arazi kullanımındaki değişiklikler nedeniyle oluşturduğu etkiler, öncelikle yöredeki küçük ölçekli iklimi (mikroklima) sonrasında da bölgesel iklimi etkileyebilecek güçtedir. Böylesine büyük bir arazi kullanım değişikliği; projenin yapıldığı alanların ve yakın çevrelerinin çok kısa bir zamanda ısı ve nem akıları, sıcaklık, nemlilik, buharlaşma, bulutluluk, yağış ve rüzgâr rejimleri ile alansal dağılış desenlerini etkileyerek yüksek olasılıkla birer kentsel ısı adasına dönüşmesine neden olacaktır.
Karadeniz’i Marmara’ya bağlayan Türk Boğazlar sistemi kendine has özellikler taşıyan iki tabakalı bir su ve akım yapısına sahiptir. Dolayısıyla Karadeniz ve Marmara’yı herhangi iki deniz gibi birleştirmek Marmara Denizi’ndeki ve hatta İstanbul’daki yaşamı önemli bir riskle karşı karşıya bırakmaktadır. İstanbul Boğazı, Karadeniz’e nehirlerle gelen sular ile Akdeniz’den gelen sular arasında bir denge oluşturmaktadır. Karadeniz’in iklimsel dengesi tümüyle bu sisteme bağımlıdır ve bu sistemdeki herhangi bir değişim, uzun vadede Karadeniz’in iklimsel dinamiklerini olumsuz etkileyecektir. Öte yandan, Kanal Projesi ile Marmara’ya girecek besin miktarının artması, Marmara’daki oksijen miktarının azalması ve Marmara’nın ölü bir deniz haline gelmesi anlamına gelmektedir.
TEMA Vakfı Kanal İstanbul projesinin gerekliliğini sorgulamakla birlikte, bilimsel veriler ışığında bu projenin hayata geçmemesi gerektiğini savunmaktadır. Kanal İstanbul projesinin tek başına ekosistem ve kent üzerinde yaratacağı tüm sorunların yanı sıra aynı bölgede yer alan 3. Köprü ve 3. Havalimanı ile birlikte değerlendirildiğinde neden olacağı yıkımın boyutları daha iyi anlaşılacaktır. TEMA Vakfı tarafından projenin iptali için başlatılan hukuki süreçler devam etmektedir.
TEMA Vakfı, Dünya Koruma Birliği (IUCN), Avrupa İklim Ağı (CAN-Europe), Avrupa Çevre Bürosu (EEB), Drynet ve Kültür ve Sürdürülebilir Kalkınma için Akdeniz Bilgi Ofisi’nin (MIO-ECSDE) üyesidir. Avrupa Çevre Bürosu (EEB)'nun Yönetim Kurulu üyesidir. 18 ülkede kurak alanlarda çalışan STK'ların oluşturduğu Drynet ağının 2014-2017 döneminde yönetim kurulu başkanlığını yürütmüştür ve şu anda Yönetim Kurulu üyeliği bulunmaktadır. TEMA Vakfı, çoğunluğu Akdeniz Bölgesinde bulunan 28 ülkeden 136 üyeye sahip MIO-ECSDE (Kültür ve Sürdürülebilir Kalkınma için Akdeniz Bilgi Ofisi), Yönetim Kurulu Üyesidir.
Ayrıca Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi (UNCCD) ve İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (UNFCCC) akredite STK üyesidir. Bu Sözleşmelerin Taraflar Toplantılarına katılım göstermekte ve uluslararası STK'lar ile birlikte katkı sunmaktadır. TEMA Vakfı, Avrupa Birliği’ne aday ülke vatandaşlarının AB ile uyum sürecine etkin katılımlarını sağlamak üzere 2012 yılı Aralık ayından beri yürütülen Env.net Projesi’nin üçüncü fazını 2017-2020 yılları arasında gerçekleştirmiştir.
TEMA Vakfı çalışmalarıyla aynı zamanda uluslararası birçok ödüle layık görülmüştür. Kuşkusuz bunlardan en önemlilerinden biri Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi Sekretaryası’nın 2012 yılında ilk kez verdiği Land for Life (Yaşam için Toprak) ödülüne layık görülmesidir.
İnternet ortamında, “Yediğimiz çeşitli meyvelerin çekirdeklerinin çöpe değil, doğaya atılmasının yararlı olacağı ve TEMA Vakfı’nın desteği ile Türkiye genelinde meyve çekirdeklerinin toplandığını” belirten e-postalar dolaşmakta ve bunlara dayanılarak basında haberler yayımlanmaktadır. Bu e-posta ve haberler TEMA Vakfı tarafından hazırlanmamıştır ve yanlış bir algı yarattığı için kamuoyuna bir açıklama yapılması ihtiyacı doğmuştur:
TEMA Vakfı, duyarlı kişi ve kurumların desteği ile 30 yıl gibi kısa bir sürede çok şey başardı. Siz de TEMA Vakfı’nı destekleyin, birlikte çok daha büyük işler başaralım.
-Gönüllümüz Olun: TEMA Vakfı Gönüllüsü olarak verimli topraklar, yaşam veren su ve temiz bir hava için yürüttüğümüz çalışmaların parçası olabilirsiniz. Gönüllümüz olmak için lütfen linke tıklayınınız.
-TEMA Vakfı’nı Sosyal Medyada Takip Edin: TEMA Vakfı çalışmalarını yakından takip etmek için tema.org.tr adresli web sitemizi ziyaret edebilir, TEMA Vakfı’nın Instagram- Facebook- Twitter- Linkedin ve YouTube’daki hesap ve kanallarını takip edebilirsiniz. Ayrıca, tema@tema.org.tr mail adresimize mail atarak e-mail listemize katılabilirsiniz.
-Acınızı da Mutluluğunuzu da Paylaşıyoruz
Çelenk hizmetlerimiz ile; cenaze törenlerinde bağışçılarımız adına Merhume/Merhum yakınlarının acısını paylaşmayı, bir nebze de olsa hafifletmeyi, aziz hatıralarını yaşatmayı umut ediyoruz. Bu hizmet kapsamında; cenaze töreni alanında konumlandırılmak üzere bağışçı kişi/kurum isimlerinin yer aldığı çelenk düzenlenmektedir. Ayrıca tören sonrası tören ailesine, ekinde bağışçı kişi/kurum listesinin yer aldığı bir taziye mektubu gönderilmektedir.
Mutlu gün panosu hizmetlerimizle ise; bağışçılarımızın, yakınlarının nikah, düğün, açılış vb. özel günlerinde, onların mutluluklarına ortak olmalarını sağlamaya çalışıyoruz. Bu hizmet kapsamında; üzerinde bağışçı kişi/kurum isimlerinin yer aldığı mutlu gün panosu düzenlenmekte, mekanın görünür bir alanında konumlandırılmaktadır. Ayrıca tören sonrası tören ailesine/sahibine içeriğinde bağışçı bilgilerinin yer aldığı kutlama metni içeren “Teşekkür Belgesi” teslim edilmektedir.
-Maximum TEMA Kartla Doğa Kazansın
Maximum TEMA Kart, siz ihtiyaçlarınızı karşılarken, TEMA Vakfı’na da destek olabileceğiniz doğa dostu bir kredi kartıdır. Maximum TEMA Kart ile yapacağınız alışveriş tutarınıza göre Türkiye İş Bankası kendi kaynaklarından TEMA Vakfı’na katkıda bulunuyor. Maximum TEMA Kart’a sahip olmak için; herhangi bir İş Bankası şubesinden ya da isbank.com.tr veya maximum.com.tr siteleri aracılığıyla başvuruda bulunabilirsiniz. Ayrıca, “TEMA” boşluk T.C.Kimlik Numarası” 4402’ye kısa mesaj atılarak da kart başvurusu yapılabiliyor.
Ana faaliyet alanı toprak olan TEMA Vakfı, ülke genelinde onlarca kırsal kalkınma, biyolojik çeşitliliği koruma ve ağaçlandırma projesini hayata geçirdi. Kurumunuzun iş kolu ile örtüşen sosyal sorumluluk projenizi birlikte belirleyelim, geliştirelim. Daha fazla bilgi için kurumsalisbirligi@tema.org.tr adresine e-posta atabilirsiniz.
Fidan bağış birim bedeli 140 TL olup, minimum 2 adet fidan bağışınız karşılığında sertifika talebinde bulunulabilmektesiniz. Fidan bağış sertifikalarınızın gönderimi, talebinize göre basılı olarak kargo aracılığıyla ya da elektronik olarak e-posta aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Kargo gönderimleri için min. 100 TL ücret alınmaktadır. Hediye edilen kişi ya da kurum adına düzenlenen her basılı sertifika için 25,00 TL, her e-sertifika için 10,00 TL sertifika ücreti alınmaktadır. Sertifika, hem basılı hem elektronik olarak talep edildiğinde 30,00 TL ücret alınmaktadır. Sertifikaların SMS ile gönderiminin talep edilmesi durumunda ilave 5,00 TL SMS gönderim bedeli alınmaktadır. Sertifika örneklerimize www.tema.org.tr/bagislar bağlantısına tıklayarak ulaşabilirsiniz. Fidan bağışlarınızı ve sertifika taleplerinizi internet sitemiz üzerinden gerçekleştirebilirsiniz. Ayrıntılı bilgi için bagis@tema.org.tr adresinden bizlere ulaşabilirsiniz.
Fidan üzerine isimlendirme; etiketlerinin uzun ömürlü olmaması, kullanılan etiket malzemelerinin plastik vb malzemelerden yapılması sebebiyle doğayı kirletmesi, ayrıca etiketlendirme, arazide aplike etme ve yenileme gibi çalışmalar da yüksek maliyetler oluşturduğundan tercih edilmemektedir. Ağaçlandırmanın ana amacı ile de örtüşmemek ile birlikte bağışçılarımızdan beklentimiz sahaya bağışta bulunulan fidan algısıyla bakmadan, resmin genelinde sahaya dikilen toplam fidan miktarı ile tesis edilen bir ormanın kurulmasına bağışlanan fidan oranında ortak olduğu düşüncesi ile ağaçlandırma sahasına bakılmasıdır. Çünkü bağışçılardan sağlanan destek ile gerçekleşen ana amaç sadece fidan dikmek değil, orman kurmaktır.
Vakfımızın Hatıra Ormanı çalışmaları ağırlıklı olarak Orman Genel Müdürlüğü ile yapılan protokoller kapsamında ilgili yıl için Genel Müdürlüğün ağaçlandırma programına aldığı ağaçlandırma sahalarında yapılmaktadır. Bu sahalar kamu malı niteliğindeki orman vasfında araziler olup, ağaçlandırma sahasına zarar vermemek koşulu ile ziyaret edilebilir. Hatıra ormanı sahalarındaki bireysel bağışlarda her fidana özel bir etiketlendirme yapılmadığından, münferit olarak hangi fidanın kimin adına dikildiği saha içinde görünmemektedir. Ancak proje kapsamında dikilen tüm fidanlar sahada görülebilmektedir. Kişi ya da kurum adına yapılacak Hatıra Ormanları için istenildiği takdirde sahaya tabela dikimi yapılmaktadır.
TEMA Vakfı'nın banka bağış hesaplarına www.tema.org.tr/bagis-ve-destek/havale-eft bağlantısına tıkladığınızda açılan sayfadan ulaşabilirsiniz.
-Maximum TEMA Kartla Doğa Kazansın: Doğal Varlıkların korunmasına destek olmak için İş Bankası ve TEMA Vakfı işbirliği ile çıkarılmış bir kredi kartıdır. İş Bankası, Maximum TEMA Kart kullanıcılarının yaptığı alışveriş tutarı üzerinden belirli bir oranda tutarı, TEMA Vakfı’na bağışlıyor. Bağış İş Bankası’nın kendi kaynaklarından aktarıldığından Maximum TEMA Kart kullanıcıları herhangi bir fedakarlıkta bulunmadan, kartın tüm özelliklerinden faydalanabiliyor. Maximum TEMA Kart’a sahip olmak için, herhangi bir İş Bankası şubesinden ya da isbank.com.tr veya maximum.com.tr siteleri aracılığıyla başvuruda bulunabilirsiniz. Ayrıca; TEMA boşluk T.C.Kimlik Numaranızı 4402’ye kısa mesaj atarak da kart başvurunuzu gerçekleştirebilirsiniz.
Elbette davetiyelerin üzerine Vakıf adına bağış yapılması talebinde bulunulabilirsiniz ancak, aynı hesaplara çok sayıda bağış alındığından ayrıştırılması mümkün olamadığı için düğün sahiplerine gelen bağışlar konusunda raporlama ve sertifikasyon yapılamamaktadır.
Kurumunuzun veya sevdiklerinizin adını ölümsüzleştirmek ve yaşatmak için en güzel seçeneklerden biri Hatıra Ormanı oluşturmaktır. TEMA Vakfı olarak Hatıra Ormanı çalışmalarımızı, Orman Genel Müdürlüğü’nün o yıl için ağaçlandırma programına aldığı sahalarda yürütmekteyiz. Sahalar yıla ve oluşturulma amacına göre çeşitli illerde olabilmektedir. Hatıra Ormanı bağışında açık olan sahalara; en az 10.000 adet fidan bağışında bulunarak kurumunuz adına ya da en az 2.000 adet fidan bağışında bulunarak sevdikleriniz adına Hatıra Ormanı oluşturabilirsiniz. Hatıra Ormanı oluşturulması ve tabela giderlerinin bağışçı tarafından karşılanması durumunda sahaya Orman Genel Müdürlüğü standartları doğrultusunda 1 adet tabela dikimi yapılabilmektedir. Hatıra Ormanı Oluşturma ile ilgili detaylı bilgi için buraya tıklayabilir ve hatiraormani@tema.org.tr adresine e-posta gönderebilirsiniz.
Dijital sertifikalarda tüm alanların doldurulması gerekmektedir. Basılı sertifikalarda ise saha adı ve fidan adedi alanlarının doldurulması zorunludur. Hediye eden ya da hediye edilen alanlarından ise en fazla 1 tanesi boş olarak teslim edilebilmektedir.
Sertifikalarımızda hediye edilen alanına 36 karakter sığmaktadır. Alan limitleri dahilinde dilediğiniz sayıda isim yazdırabilirsiniz.
Sertifikalarımız TEMA Vakfı logosu ile merkezimiz tarafından geri dönüştürülebilir malzeme kullanılarak hazırlanmaktadır. Kullanımda olan sertifikalarda hem standardizasyonu sağlamak hem de güvenirliliğini korumak için değişiklik yapılmamaktadır. Sertifikalarda metin değişikliği yapılamaz ancak kişiselleştirme yapılmak için bırakılan boşluklar anlam bütünlüğü bozulmayacak şekilde istenildiği gibi doldurulabilir.
Bağış işleminiz için sertifika türünü "Elektronik Sertifika İstiyorum" şeklinde belirleyerek "E-sertifika bana da gelsin" seçeneği ile sertifikayı kendi e-posta adresinize de talep edebilirsiniz. Sertifika türü "Basılı Sertifika İstiyorum" şeklinde belirlenir ise tarafınızdan bildirilecek tek bir kargo adresine basılı sertifika gönderimi yapılacaktır. Sertifika türü "Hem Basılı Hem Elektronik Sertifika İstiyorum" şeklinde belirlenir ise sertifikanız dijital olarak tarafınızdan bildirilen e-posta adresine iletilmekte ve ayrıca belirtilen teslimat süresi içerisinde basılı olarak tarafınızdan bildirilen kargo adresine gönderilmektedir.
Vakfımızın Hatıra Ormanı çalışmaları ağırlıklı olarak Orman Genel Müdürlüğü ile yapılan protokoller kapsamında ilgili yıl için Genel Müdürlüğün ağaçlandırma programına aldığı ağaçlandırma sahalarında yapılmaktadır. Bu nedenle bağış yapılacak olan saha seçimi ancak bağışta bulunan dönem içerisinden Vakfımızda alternatif sahaların bulunması durumunda bu sahalar içerisinden yapılabilmektedir. Vakfımızın dönem itibari ile bağış aldığı sahalar dışında bir saha seçimi olamamaktadır.
Hatıra Ormanı için dikilen fidanlar aynı saha içinde bulunması gerektiğinden, farklı tarihlerde yapılan bağışlar hatıra ormanı olarak değerlendirilmemektedir. Hatıra Ormanı talepleri bir protokol çerçevesinde belirlenen sahada belli sayıda fidan bağışının garanti edilmesi ile yapılabilmektedir. Taahhüt edilen fidan sayısı için sahada stok rezervi yapılarak bağışa kapatıldığından, Hatıra Ormanı bağışı ödemelerinin tek seferde yapılmasını bekliyoruz.
Hatıra orman bağışlarında fidan türü seçimi yapılmamaktadır. Dikimlerde kullanılan tür/türler ağaçlandırma projeleri gereğince yöreye ve/veya ağaçlandırma amacına özgü türlerden olup, sahadan sahaya farklılık göstermektedir. Bu nedenle bağışlar tür bazında değil fidan bağışı şeklinde alınmaktadır.
Vakfımız fidan bağışı almak ile birlikte fidan satışı yapmamaktadır. Vakfımıza ait bir fidanlık bulunmadığından fidan satımı ve gönderimi yapılmamaktadır. Her bölgenin ağaçlandırma çalışmaları açısından yetişme ortamı koşulları (İklim, toprak, yağış, sıcaklık gibi) farklı olduğundan, bölgedeki bitki örtüsü de farklılıklar göstermektedir. Bu nedenle fidan dikimlerinde kullanılacak türlerde de aynı tür dahi olsa orijin açısından farklılıklar olmaktadır. Bu nedenle Fidan dikimlerinde başarı olunmasının en önemli konuların başında, fidanın dikileceği bölgeye özgü (yerel orijinde) doğal türlerin kullanılması gelmektedir. Bu şartlar ağaçlandırma yapmak için nerede ağaçlandırma yapılıyorsa o bölgede fidanlık kurulmasını gerektirir. Türkiye’nin arazi yapısı ve iklim çeşitliliği göz önüne alındığında da bu durum genel olarak sadece bir fidanlık ile çözülebilecek bir durum olmayıp, her ilde fidanlık kurulması demektir. Bu konuda Orman Genel Müdürlüğü’ne bağlı devlete ait oluşturulmuş Orman Fidanlıkları bulunmaktadır. Kar amacı gütmeyen ve her bölgede (hemen hemen her ilde) kurulmuş olan bir fidanlık teşkilatlanması bulunduğundan Vakfımız da ağaçlandırma çalışmalarındaki fidanlıkları bu fidanlıklardan temin etmektedir. Orman fidanlılarında tekniğine uygun ve orijin ilkelerine dikkat edilerek güvenilir fidanlar yetiştirildiğinden fidan satın alımları için Orman Fidanlık Müdürlükleri ile irtibata geçebilirsiniz.
Fidan dikimlerinde başarı sağlanması için fidan dikimlerinin tekniğine uygun olarak ve doğru zamanda yapılması kritik derecede önemlidir. Hatıra Ormanı sahalarındaki fidan dikimleri, saha genelinde bölgenin ağaçlandırma tekniği açısından toprağın tav hali dediğimiz halde olduğu, vejetasyon dönemi dışındaki, hava hallerinin de uygun olduğu yağışsız ve don etkisinin olmadığı dönemlerde kısa bir dönem içerisinde yapılmaktadır. Sahanın tamamı aynı zamanda dikilmek üzere Orman Genel Müdür işbirliği ile büyük ölçüde yörenin ağaçlandırma çalışmalarında çalışan yerel halka istihdam sağlanarak tekniğine uygun olarak, zor arazi ve hava hallerinin bulunduğu dönemlerde yapılmaktadır. Bu nedenler ve söz konusu beklentinin organizasyonun zorlukları nedeni ile fidan dikimleri bağışçılar ile yapılmamaktadır.
Ağaçlandırma çalışmaları gereğince sahada yapılacak olan ilk üç yıllık çalışmalar Vakfımızca her yıl izlenerek sahalarda düzenli kontroller gerçekleştirilmektedir. Üç yılın sonunda bu sahalar başarı tesis edilmek koşulu ile Orman Genel Müdürlüğü’nün koruma çalışmaları şeklinde devam etmektedir. Vakfımızca fizyolojik bağımsızlığını kazanmış olan sahalarda üçüncü yıldan sonra düzenli kontroller yapılmamakta, çalışmalar yeni sahaların ağaçlandırılması şeklinde olmaktadır. Bu nedenle sahalarımızın ilk yıl içerisinde alınan görsellerine www.tema.org.tr/agaclandirma-sahalari bağlantısında bulunan sayfadan il / ilçe / mevki filtrelemesi yapıp, ağaç ikonuna tıkladıktan sonra açılan pencereden aşağıya kaydırarak ulaşabilirsiniz. Fotoğraflarına ulaşamadığınız sahalarda ise albüm klasörlerinde güncelleme yapıldığından görüntülere ulaşmak için Vakfımız ile irtibata geçebilirsiniz. Üçüncü yıldan sonrasına ya da yılın belli bir dönemine ait görüntü alımları için www.tema.org.tr/agaclandirma-sahalari adresindeki haritadan sahanın yerini bulabilir ve görüntü almak için kendiniz sahaya ziyaret gerçekleştirebilirsiniz.
Kullanılmış kağıt satışından elde edilen gelir TEMA Vakfı'nın erozyonla mücadele, ağaçlandırma ve doğal varlıkları koruma çalışmalarında kullanılmaktadır. Bağış yapan firmalar en az 50 kg kullanılmış kağıt biriktiğinde teslim alınmaktadır. Firmalar kullanılmış kağıtlarını TEMA Vakfı'na bağışlayabilecekleri gibi, üzerine logolarının basılabileceği kullanılmış kağıt kutusu sponsoru olabiliyorlar. İstanbul'da ara verildiği için, TEMA Vakfı'nın şu anda Konya ve İzmir dışında kullanılmış kağıt operasyonu bulunmamaktadır. Kişi ve kurumlar diledikleri takdirde biriktirdikleri kullanılmış kağıtların satışını kendileri gerçekleştirerek elde edilen geliri TEMA Vakfı'na bağışlayabilirler. Böyle bir durumda, kullanılmış kağıtların satış süreci bağışçı tarafından yürütülür, vakfın İl Temsilcilikleri sadece yönlendirme yaparak destek olabilmektedir.
TEMA Vakfı Bağış Hesap Numarası:
İŞBANK LEVENT TR29 0006 4000 0011 0350 8043 52 (Banka dekontu açıklamasına “Kağıt Bağışı” yazılmalıdır.)